2 Ekim 2014 Perşembe

LAMBALAR VE DUVARLAR

  

Lambalara bakıyorum. Odadaki lambaya bakıyorum önce etrafında beyaz bir halka var, gözümü kısınca büyüyor. Balkona çıkıyorum, sokak lambasına bakıyorum. Aynı halkanın küçüğü var onda da. Sonra daha uzaktakine bakıyorum, daha uzaktakine, daha uzaktakine... Uzaklara bakıyorum. Buradan uzaklar çok güzel gözüküyor. Yazmak geliyor içimden. Sadece yazmak, biraz saçmalamak belki de. Yazmak değil de kendi kendime konuşmak daha çok hoşuma gidiyor benim. Belki de bugün kendimi kendi içimde bulamadım ve ondan yazıyorum sadece, bilmiyorum. Düşünüyorum, belki de hiçbir şey bilmiyorum. "ne kadar çok belki dedim. Neden kendimden emin değilim ki ben?" diyorum. Hâlbuki hep kendime karşı net olmayı tercih etmişimdir, başkalarına da dolambaçlı. Karşımdaki kişinin benim dolambaçlı yollarımı algılayıp bana ulaşabilmesini bekledim hep, kuleye hapsedilmiş bir prensesin beyaz atlı prensini beklediği gibi. Ama beklediğim kişi ne âşık olacağım ne de oturup iki çift laf edip, beraber vakit geçireceğim kişi olacaktı. Muhtemelen beni çözebildiği için peşinden koşup, ürkütüp kaçıracağım biri olacaktı. Aslında bu yıl öyle biriyle tanıştığımı düşünmüştüm. Onun da benim gibi dolambaçlı yolları olduğunu ve yollarımızın farklı yönlere gittiğini düşünmüştüm. Belki yanıldım, belki de haklıyım bilmiyorum. Oturup doğru düzgün konuşamadık bunları. O da benim gibi kendi kendine konuşuyor, duyuyorum. Düşünüyorum. Ben hep düşünürüm çünkü. Olur, olmadık şeyler hakkında düşünürüm. Salak saçma şeyler hakkında düşünürüm. Duvarlara bakıyorum, çok güzeller. Bazı yerleri pürüzlü benim tenim gibi. Bazı yerleri ise düz, dümdüz. Dümdüz düşünüyorum çoğu zaman insanlara karşı. İnsanlar düz çünkü. Duvarlarımın düz tarafları onlar, bense pürüzlü yanıyım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder