24 Ekim 2014 Cuma

Bazı insanlar kalabalıkta yalnızlardır, ben ise yalnızlığımda kalabalığım.

Ah yağmur, çok romantiksin.

Yağmur damlaları cama vururken yazıyorum bu satırları. Ne kadar da zor yağmurun sesini dinlemeye çalışmak, gök gürlerken. Korkuyorum ben, gök gürültüsünden, şimşekten, yıldırımdan, adı her neyse. Korkuyorum. Bu hayatta korktuğum tek şey sanırım bu değil. Eskiden karanlıktan çok korkardım. Bir ara yalnız kalmaktan da korkar olmuştum. Dönem dönem kimseyi korkutamayacak kadar basit şeylerden korktum aslında ben. Şimdi o günleri düşünüyorum da, ne bileyim gereksizmiş diyorum. 

Karanlık bir odada yalnız başıma yağmurum sesini dinlerken yazıyorum ben bu satırları. Yağmur, ne kadar romantik değil mi? şu an kaç çift sevişiyor kim bilir bu yağmurun sesini dinlerken, ya da kaç çift el ele dolaşıyor bu romantik yağmurun altında. Benim ise yağmur hakkında düşündüğüm tek şey ayakkabımdaki çamurlar. Benim için pek bir şey ifade etmiyor yağmurlar. Ama yağmur romantik, yağmur güzel, yağmur yağar. Keşke gök gürlemese.

2 Ekim 2014 Perşembe

LAMBALAR VE DUVARLAR

  

Lambalara bakıyorum. Odadaki lambaya bakıyorum önce etrafında beyaz bir halka var, gözümü kısınca büyüyor. Balkona çıkıyorum, sokak lambasına bakıyorum. Aynı halkanın küçüğü var onda da. Sonra daha uzaktakine bakıyorum, daha uzaktakine, daha uzaktakine... Uzaklara bakıyorum. Buradan uzaklar çok güzel gözüküyor. Yazmak geliyor içimden. Sadece yazmak, biraz saçmalamak belki de. Yazmak değil de kendi kendime konuşmak daha çok hoşuma gidiyor benim. Belki de bugün kendimi kendi içimde bulamadım ve ondan yazıyorum sadece, bilmiyorum. Düşünüyorum, belki de hiçbir şey bilmiyorum. "ne kadar çok belki dedim. Neden kendimden emin değilim ki ben?" diyorum. Hâlbuki hep kendime karşı net olmayı tercih etmişimdir, başkalarına da dolambaçlı. Karşımdaki kişinin benim dolambaçlı yollarımı algılayıp bana ulaşabilmesini bekledim hep, kuleye hapsedilmiş bir prensesin beyaz atlı prensini beklediği gibi. Ama beklediğim kişi ne âşık olacağım ne de oturup iki çift laf edip, beraber vakit geçireceğim kişi olacaktı. Muhtemelen beni çözebildiği için peşinden koşup, ürkütüp kaçıracağım biri olacaktı. Aslında bu yıl öyle biriyle tanıştığımı düşünmüştüm. Onun da benim gibi dolambaçlı yolları olduğunu ve yollarımızın farklı yönlere gittiğini düşünmüştüm. Belki yanıldım, belki de haklıyım bilmiyorum. Oturup doğru düzgün konuşamadık bunları. O da benim gibi kendi kendine konuşuyor, duyuyorum. Düşünüyorum. Ben hep düşünürüm çünkü. Olur, olmadık şeyler hakkında düşünürüm. Salak saçma şeyler hakkında düşünürüm. Duvarlara bakıyorum, çok güzeller. Bazı yerleri pürüzlü benim tenim gibi. Bazı yerleri ise düz, dümdüz. Dümdüz düşünüyorum çoğu zaman insanlara karşı. İnsanlar düz çünkü. Duvarlarımın düz tarafları onlar, bense pürüzlü yanıyım.

Etrafıma bakıyorum, insanlar var. Kimi geçkaldığı işine yetişmek için koşuşturuyor kimi hastaneye doğru hızlı adımlarla koşuyor, kimisi ağlıyor kimisi gülüyor. İnsanlar var, onların duyguları da var. Kendime bakıyorum, üstüme, kıyafetlerime. Beni daha da kilolu gösteren kazağımı giymişim. Havaya bakıyorum güneş var. Hâlbuki sabahın 6sında hava çok soğuktu, üşümemek için giymiştim onu. Bir adım atıyorum, sonra bir adım daha, bir adım daha. Yürüyorum öyle yolda, amaçsızca. Sonra düşünmeye başlıyorum, benim hiç amacım olmadı ki. Ne bokuma yaşıyorum ki diyorum. Etrafıma bakıyorum, insanlar var, yürüyorlar. Kimi dükkanının önünü süpürüyor, kimi çocuğuyla bir yerlere gidiyor, kimi de hastanedeki randevusuna yetişmeye çalışıyor. Kimi ağlıyor, kimi gülüyor. Sonra yüzüme dokunuyorum, ben de ağlıyorum. Neden diyorum kendi kendime, sonra aklıma geliyor. Doktor bana "Ameliyat olmazsan duyamayacaksın." demişti sert bi şekilde. Evet, bunun için ağlıyorum. Hâlbuki ne kadar komik dimi doğuştan duyma yetisini kaybetmiş olan bir sürü insan var. Bir sürü operasyon geçirmiş bir sürü insan var. İnsanlar var. Ağlıyorum, kendim için. Amaçsızlığım için. Bu güne kadar boşuna yaşadığım için. Ne alaka diyorsun dimi. evet bence de ne alaka şimdi yani dimi. Yürüyorum, bi önceki günü düşünüyorum, bütün gün anime izleyip bi paket sigara içtin haplı, iyi bok yedin. Yine ders çalışmadın, sınıfta kalacaksın "baka" diyorum kendi kendime. Yürüyorum hiç bilmediğim sokaklarda daha önceden sürekli yaptığım gibi. Canım sıkkınken çıkardım sokağa atlardım bi otobüse canım sıkılınca o otobüsten, inerdim. Başka otobüse binerdim, ondan da sıkılınca iner yürürdüm hiç bilmediğim sokaklarda. Daha mı mutluydum o zamanlar dedim kendi kendime. Yoo. Peki ya ne değişti hayatında. Yine aynısın dedim. Yine boşsun. Sevişip, yiyip, içip, sıçıp, uyuyorsun başka bi şey yapmıyorsun. Ne değişti? Tam bunları düşünürken yere yapışıyorum. Biraz ıslakmış yer, götüm ıslanıyor. Düşmenin şiddetiyle hayvan gibi anıra anıra ağlıyorum. Hâlbuki hiç canım acımamıştı, ben hep düşerdim çünkü. Çok sakarımdır ben. bi kaç insan başıma toplanıyor ve  beni kaldırıyorlar yüzlerine bakmıyorum, baksaydım da göremezdim zaten saçlarımdan. Teşekkür bile etmeyerek öküzlüğümle beraber yürümeye devam ediyorum sonra sigarama bakıyorum, sönmüş, yere atıyorum. Telefonumu çıkartıyorum, ekrana bakıyorum sonra geri cebime koyuyorum. Arayacak kimsem yok çünkü. Konuşsam da anlayacak kimsem yok. Aklıma o geliyor sonra, cebini arıyorum kapalıydı. Evini aradım annesi açtı sonra ona verdi telefonu konuştuk iki saate geliyorum dedi, gelmedi.