LAMBALAR VE DUVARLAR
Lambalara bakıyorum. Odadaki lambaya bakıyorum
önce etrafında beyaz bir halka var, gözümü kısınca büyüyor. Balkona çıkıyorum,
sokak lambasına bakıyorum. Aynı halkanın küçüğü var onda da. Sonra daha
uzaktakine bakıyorum, daha uzaktakine, daha uzaktakine... Uzaklara bakıyorum. Buradan
uzaklar çok güzel gözüküyor. Yazmak geliyor içimden. Sadece yazmak, biraz
saçmalamak belki de. Yazmak değil de kendi kendime konuşmak daha çok hoşuma
gidiyor benim. Belki de bugün kendimi kendi içimde bulamadım ve ondan yazıyorum
sadece, bilmiyorum. Düşünüyorum, belki de hiçbir şey bilmiyorum. "ne kadar
çok belki dedim. Neden kendimden emin değilim ki ben?" diyorum. Hâlbuki
hep kendime karşı net olmayı tercih etmişimdir, başkalarına da dolambaçlı. Karşımdaki
kişinin benim dolambaçlı yollarımı algılayıp bana ulaşabilmesini bekledim hep,
kuleye hapsedilmiş bir prensesin beyaz atlı prensini beklediği gibi. Ama
beklediğim kişi ne âşık olacağım ne de oturup iki çift laf edip, beraber vakit
geçireceğim kişi olacaktı. Muhtemelen beni çözebildiği için peşinden koşup,
ürkütüp kaçıracağım biri olacaktı. Aslında bu yıl öyle biriyle tanıştığımı
düşünmüştüm. Onun da benim gibi dolambaçlı yolları olduğunu ve yollarımızın
farklı yönlere gittiğini düşünmüştüm. Belki yanıldım, belki de haklıyım
bilmiyorum. Oturup doğru düzgün konuşamadık bunları. O da benim gibi kendi
kendine konuşuyor, duyuyorum. Düşünüyorum. Ben hep düşünürüm çünkü. Olur,
olmadık şeyler hakkında düşünürüm. Salak saçma şeyler hakkında düşünürüm. Duvarlara
bakıyorum, çok güzeller. Bazı yerleri pürüzlü benim tenim gibi. Bazı yerleri
ise düz, dümdüz. Dümdüz düşünüyorum çoğu zaman insanlara karşı. İnsanlar düz
çünkü. Duvarlarımın düz tarafları onlar, bense pürüzlü yanıyım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder