Korktuğum başıma geldi.
Aslında şu an korkmamam gerekiyormuş gibi geliyor bana ama hala daha korkuyorum. Ben galiba birini kendime aşık ettim ve o adama aşık oldum. BEN GALİBA AŞIK OLDUM. Galiba diyorum çünkü aşk öyle bir his ki, daha önce tatmadığım, başıma gelse bile fark etmeyeceğim, nasıl olduğunu anlayamayacağım/anlatamayacağım bir şey. Ama şundan eminim ki, bu daha önce yaşadıklarımdan çok daha farklı bir şey. Belki de birinin bana değer veriyor olması, benim varlığımın farkında olması hoşuma gidiyor. Ne hissettiğimi bilmiyorum, tek bildiğim bunun güzel bir his olduğu. Sanırım yaşamaya başladım ben. Bitkisel hayattan kurtulmuş bir 80lik nine gibiyim ve bu his hoşuma gidiyor.
11 Nisan 2015 Cumartesi
15 Şubat 2015 Pazar
İki kadınlı aşk hikayesi
Normal bir aşk hikayesi yazmak geldi içimden. Kağıdı kalemi aldım
koskocaman AŞK HİKAYESİ yazdım başlığa. Sigaramı yaktım. Sonra düşündüm. Aklıma
iki gencin birbirini sevmesinden, kavuşamamasından ya da tüm zorluklara rağmen
birbirlerine kavuşmalarından başka bir şey gelmedi -ki bu zaten benim de yazmak
istediğim gibi normal bir aşk hikayesiydi- sigaram bitene kadar düşündüm, boş
duvarlara bakarak. Ardından birdenbire aklıma içinde iki kadın olan bir aşk
hikayesi geldi. Yazmaya başladım. Yazdıkça yazdım. Kelimeler adeta kalemimden
kayıp gidiyordu. Durmamalıydım. Durursam devamı hiçbir zaman gelmezdi. Yazdım,
yazdım, yazdım. O kadar normal bir aşk hikayesiydi ki bu başından sonuna kadar
her şeyi belliydi. İnsanların yazdığım ilk paragrafı okumaları bile hikayenin
sonunu tahmin etmeleri için yeterli olurdu. Buna rağmen ben durmadım, çünkü ben
hiçbir zaman hiçbir şeyi insanlar beni daha çok okusun diye yazmamıştım ve bu
da hep böyle devam edecekti.
Bu iki kadın birbirlerine aşıktı ve ne
yazık ki ailelerine anlatamıyorlardı. Aileleri onları çok yakın arkadaş olarak
biliyordu sadece. İkisinin aslında birbirlerine deli gibi aşık oldukları
akıllarının ucundan bile geçirmiyorlardı. Belki sizin de bu yazının bu kısmını
okuyana kadar kafanızda tasarladığınız iki kadınlı bu aşk hikayesi basit bir aşk
üçgeniydi. Sizin de aklınızın ucundan geçmedi belki de iki kadının birbirlerini
deli gibi sevebilecekleri lakin bu kadınlar birbirlerini gerçekten çok
seviyorlardı. Hatta aşkları için çok uzak diyarlara kaçmayı bile düşünüyorlardı.
Sadece ailelerini üzmemek için biraz daha beklediler. Birbirlerini o kadar çok
seviyorlardı ki sonsuza kadar bile bekleyebilirdiler. Ama ne yazık ki her
normal ilişkide olduğu gibi engeller çoğaldıkça bu iki kadının arasında ayrılık
çanları çalmaya başladı. Elbette bu birbirlerini sevmedikleri anlamına
gelmiyordu. Ayrılmış olsalar bile birbirlerini hala daha çok seviyorlardı. Her
normal aşk hikayesinde olduğu gibi ikisi de gereğinden fazla gurur yapıyordu. En
sonunda biri pes etti ve sevdiği kadını aradı. Acaba bu kadın aşkını gururuna
tercih edip sevdiği kadını aradığı için daha mı çok seviyordu sevildiğinden?
Araları eskisi kadar iyi olmasa da
düzelmişti. Tekrar dışarı çıkıp eğleniyor ve birçok güzel şey paylaşıyorlardı
eskisi gibi. Fakat arayan kadının beynini günden güne kemiriyordu, içindeki
acaba sevilmiyor muyum düşüncesi. İster istemez bu durum davranışlarına da
yansıyordu. Acabalar kafasında dolanırken sevdiği kadının beraber yaşamak
istediğini belirten romantik konuşması, adeta güneş yanığına yoğurt sürülmüş
insan rahatlaması yaşatmıştı bu kadında. Bu iki kadın bambaşka bir şehirde
beraber yaşamaya başlasalar da ilişkileri gün geçtikçe daha kötü bir hal
alıyordu. Komşuların şüpheci yaklaşımlarından tutun da ikisinin de ailelerinin
ne zaman bir damat adayıyla tanışacağız soruları ikisini de ayrı ayrı
bunaltıyordu. Ama akıllarından bir kere bile pes etmek geçmemişti. Bu
birbirlerini çok sevmelerinden kaynaklanan bir pes etmeme durumu değildi
sadece, içinde biraz da yaşadıkları toplumun bu tarz anormal görülen ilişkileri
kabul etmesi için savaşıyorlardı adeta kendi içlerinde.
Hikayeleri burada bitmiyordu elbet ama
benim biraz ara vermem gerekiyordu. Tam 18 sayfa yazı yazmıştım ki bu aylardır
kalem tutmamış parmaklarım için gerçekten fazlaydı. Kalemi bıraktıktan sonraki
ilk işim yazı yazarken bana engel oluyorlar diye tırnaklarımı kesmek oldu. Ardından
yarım saat kadar uzandım. Bu iki kadını düşündüm. Ne güzel bir aşk hikayesi ama
diye geçirdim içimden. Çok güzel ve tutkulu bir çifttiler. Hikayenin devamını
düşünmemek için uzandığım yerden tavanı izleyip farklı şeyler düşünmeye ittim
kendimi. Çünkü bu hikaye kalemimden birdenbire çıktı ve öyle devam etmeliydi. Yeterince
dinlendikten sonra masama oturdum. Kalemimi elime aldım ama kalem yarım saat
öncesindeki gibi kağıdın üzerinde akmıyordu, öylece olduğu yerde duruyordu. Keşke
ara vermeseydim pişmanlığıyla beraber üstelemeden masadan kalktım ve kendime
bir kahve yaptım. Hikayem hala daha masamda onu tamamlamamı bekliyor. Belki bir gün kalemlerimden biri masamdaki kağıtların üzerinden akıp benim hikayemi tamamlarlar,
belli mi olur.
28 Ocak 2015 Çarşamba
öylece bakıyorum üzerine bir sürü kelime olan kağıda. okumuyorum sadece göz gezdiriyorum. üşeniyorum. açım, midemden hiç duymadığım sesler geliyor, mutfağa gitmeye üşeniyorum. aklıma gece gördüğüm kabusum geliyor. uzun zamandır kabus görmemiştim, çok etkilendim bu sefer. kabusumdaki çocuktan mı hoşlanıyorum acaba diyorum kendi kendime. onun başkasıyla olması neden kabusum olsun ki, ben bunlara çok da takılan biri değilim diyorum. diyorum ama kendi kendime diyorum. ona söyleyemiyorum. okumadığım sayfayı çeviriyorum, öbür sayfayı da okumuyorum, göz gezdiriyorum. o sayfa da bitiyor, öbür sayfaya geçiyorum. kafam o kadar dolu ki okuduğumu anlamıyorum. ben ne zaman bu kadar gerizekalı oldum acaba, okuduğunu algılayamayacak kadar. okuyamayan insan yazamaz da, evet gerçekten böyle düşünüyorum. ama yine de yazıyorum bu satırları. önemli olan içimin dökülmesi. klavyemin biraz daha eskimesi. tek istediğim bu. tek yapabildiğim bu. elimden başka bir şey gelmiyor.
7 Ocak 2015 Çarşamba
Soğukla sevişen küpelerim vücut sıcaklığımı emerken yıldızların aydınlattığı denizin kokusunu çekiyorum içime, birden finaller geliyor aklıma, girmediğim ve girmeyeceklerim. Deri montumun içine sakladığım yarım kalmış konyak şişesinin buz kesmiş metaline adıyorum kendimi ispirtodan hallice. Kaçak sigaram ezilip büzülmüş cebimde, saçlarımı rüzgar yalıyor. Sonra yaşım geliyor aklıma ve yaşımın yaşanmışlıklarının durduğu yer. İyice canım sıkılıyor, sahildeki yengeçleri yakalayıp küfürleşiyoruz. Her sunulan zehri şifa sanan benliğimde kevaşeleşmiş ruhuma dair yollarda bırakmak istercesine ağıtlarımı, yürüyorum ben kendi yolumda beklentilerinizden siktir olup gidercesine.
6 Ocak 2015 Salı
GEÇİP GİDİYORUM BEN
Şu sıralar hiç olmadığım kadar duygusalım sanırım. Olur olmadık şeylere ağlar oldum, oysaki ben herhangi bir olayda etrafındaki insanların o olaya verdiği tepkilere bakıp nasıl bi tepki vermem gerektiğine kanaat getiriyordum. Hissizleşme yolunda emin adımlarla ilerlerken birden bire ne değişti de ağlamaya başladım? İnanın çok merak ediyorum. Merak ediyorum ama cevabını da aramıyorum, hormonaldir deyip geçiyorum.
GEÇİP GİDİYORUM
Geçip gidiyorum ben. Kimsenin benim farkıma varmasına izin vermeden. İnsanların arasına kolayca karışabilen ben geçip gidiyorum, bitiyorum, hissediyorum.
Geçip gidiyorum, en güzel köşeleri kendime seçiyorum. Köşeler benim, her yer sizin olsun. Ben gizli saklı yerleri çok severim. Çocukken de çok severdim. Süpürgenin bile hiçbir zaman girmediği köşelerde saklanırdım hep. Bütün oyuncaklarımı da götüme sokarcasına yanıma alırdım. Sanki benden birazcık bile uzakta olsalar onların başına kötü şeyler gelecekmiş gibi hissederdim. Bir şey olursa onları korumak için bir şey yapamazdım ama. Çok korkaktım. Hala daha çok korkağım. Ama gizlemeye çalıştım ben hep bunu. Yine çocukluktan kalma bi anımdır, 2. sınıfa gidiyorum hava aşırı yağmurlu. Birden bire şimşek çaktı, gök gürledi, yer sallandı, ben ağlaya ağlaya sıranın altına saklandım. Bütün sınıf güldü bana. Sınıfın en uzunlarından, en irilerindendim. Korkmamam gerekiyordu ama korkuyordum. Korkuyorum her şeyden. Kadınlardan, erkeklerden, çocuklardan, ama lütfen önce kadınlar ve çocuklar! Aşık olmaktan korkuyorum en çok. Hatta aşık olmamak için düzenli olarak farklı karakterler yaratıyorum kafamda ve onlara karşı takıntılı hale getiriyorum kendimi. Ama kesinlikle unutmuyorum onların benim hayal ürünüm olduğun. Maazallah aşık falan olurum, hiç gerek yok. Sonra soğuyorum ya da sıkılıyorum ve bırakıyorum bu davranışı. Ama çok korkuyorum aşık olmaktan, birinin bana aşık olmasından. ÇÜNKÜ BEN AŞIK OLUNACAK BİR İNSAN DEĞİLİM.
Kaybetmekten de korkuyorum çok, herkes gibi. Korkuyorum ama kaybedecek hiçbir şeyim yok, inan ki. Evim, arabam, ailem, mesleğim, param... HİÇBİR ŞEYİM YOK! Olmadı da bu zamana kadar. Olmasını da istemem zaten. Gerek yok çünkü o zaman yani kaybedecek şeylerim olduğu zaman ben daha çok korkarım ki. Ereksiyon halindeki bir penisin korkudan içine kaçması gibi kaçacak yerler ararım. Köşeler bulurum yine belki ama sonucu ne olur ben de bilmiyorum.
Ben sadece ağlıyorum şu sıralar, nedenini bilmiyorum. Şu an bile bir kaç damla yaş süzülüyor yüzümden. Belki de kendi acizliğime ağlıyorumdur nedenini bilmiyorum. Bildiğim tek şey bu yaşların korktuğum için akmadığı. Eğer öyle olsaydı bilirdim, tutardım zaten kendimi ağlamamak için. Ben hep güçlü kadın izlenimini vermeye çalıştım insanlara. Başarılı oldum mu olmadım mı bilmiyorum ama ben şu an kendime bile ilk defa itiraf ettim korktuğumu. Sanırım aşıyorum bazı şeyleri. Geçip gidiyorum ya, ondandır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)